11 Ekim 2011 Salı

Sonun Başlangıcı

 
Aslında sadece beyin kıvrımlarının içinde inşa ettiğin rutubetli, kuytu ve oldukça muhafazakar bir köşeden seyretmekteydin dünyayı. Ta ki köşenden sadece üç dakikalığına ayrılıp da bir arkadaşa bakıp gelene kadar... Geri döndüğünde 10536 farklı köşe ve 10536 farklı kendinle karşılaşman, kaçınılmaz sonunun başlangıcı olmuştu.

Ne olduğun belli değildi, aynı zamanda hem her şeyken hem de hiçbir şeydin. Hangisi işine geliyorsa o oluyordun, duruma göre değişiyordu yani. Heissenberg’e öpücükler gönderip bir yandan da gizlice orta parmağını gösteriyordun. Fütursuzca oradan oraya salınımlar yapıyordun, üstelik belli bir periyodun bile yoktu. Beyin kıvrımların düğümlenmişti ve düşüncelerin emsalsiz bir girişim deseni oluşturuyordu. Sadece bir tanen, hangi köşeyi seçmesi gerektiğine dair ihtimal hesapları yapmaya başladığı anda, geriye kalanların isyanı basıp tepinmeye başlıyorlardı. Bir Mjoranda evreninde 10536 adet Mjoranda tepinmeye başladığında ise, hali hazırda kusursuz bir biçimde yamuk olan eksen kusurlu bir biçimde kaymaya başlıyordu. Bunun sonucunda ise karşı konulamaz girdaplar ve mini karadelikler oluşturuyordu. Şimdiden bir kaç Mjoranda, çekimin etkisine kapılıp tekilliğin içerisindeki sonsuz boşluğa düşmüştü bile... Sadece ufacık bir olasılık hesabı, kendinden bir kaç parçanın ölmesine sebebiyet verebilecek ölçüde önem arz ediyordu. Şimdiye kadar tanımlanagelmiş, var olan hiç bir olasılık dağılımına uymaman, korkudan tüm girilebilir durumlara girmeni sağlıyor, böylelikle konumunu veya durumunu hiç bir şekilde anlayamamana sebebiyet veriyordu.

Kaçınılmaz sonun bir an önce sona ermesini büyük bir şiddetle arzularken, bir yandan da delilere taş çıkartırcasına bunun keyfini sürüyordun. Gök gürlüyordu ve çılgınlar gibi kahkaha atıyordun. İdealar dünyanı, titiz bir biçimde yarattığın kurt delikleriyle gerçeğe taşıyordun. Böylece ganglionların hiç olmadığı kadar mutlu oluyor ve hiç deneyimlemediği kadar büyük bir kaosu yaşıyordu.

En sonunda, son’u sona erdirmek adına haince bir plan tasarladın: Olabildiğince büyük bir karadelik yaratıp tüm Mjoranda’ları tekilliğe göndermek. Böylelikle tekliğin kudretini ve şatafatını, bir sonraki bölünmene kadar huzur içinde sürdürebilecektin.

9 Ekim 2011 Pazar

bir üşengeçlik hikayesi #1 : nasıl asosyal oldum

-"aga dolaşıp napıcaz şimdi bu sıcakta/soğukta çekilmez hiç. gel evde takılalım."

Aslında her şey keyfime düşkünlüğümle başladı. Sevgili götüm pek bir sever devrilip yatmayı. O yüzden, mantıklı olan şey her zaman evde takılmaktı.

-"yea dışarıda içmek çok pahalı, evde içelim bak hem müziği de kendimiz seçebiliriz rahat rahat oh."

Abi bence çok mantıklı yani sonuçta öğrenciyiz. Niye bara gidip içilsin ki hem bangır bangır müzik var hem de verdiğin paraya yazık sonuçta 3 liralık biraya 5-6 lira veriyorsun yazık nan o.O

-"of şimdi bu insanın muhabbeti de hiç çekilmez, en iyisi görmemezliğe gelip hemen sıvışayım."

Lan bazen insanlar çok boş konuşuyor yani dinlemek istemiyorum. Ya da şöyle söyleyeyim, o an dinleyesim olmuyor arkadaş. Aslında gayet de meraklı bir insanımdır ve fekat o kadar çok vıdı vıdı dinledim ki yıllarca, sıktı...

-"yorgunluktan/sıcaktan/soğuktan öldüm, bir an önce eve gidip kendimi yatağa atmam lazım."

Bazı insanlar tanıdım, sıcaktan ve soğuktan etkilenmiyorlar. Üşümeyen, terlemeyen insan olur mu be ya? Yorulduklarında bile çaktırmıyorlar. Ya da işin aslı, ben çok bıdırdanıyorum o yüzden insanlar bıdırdanmayınca da sanki bir şikayetleri yokmuş gibime geliyor. Evet mümkün.

-"şimdi buna ben düşüncelerimi anlatsam kesin dalga geçer o yüzden kendime saklayayım."

Bu, son noktaya yaklaştıran şey oldu beni. Aklımdan geçenleri söyleyememek, dalga geçileceğimi hissetmek ve sonunda her boku içime atmak. Hayırlısı olsun diyelim.

-"şimdi buracıkta bir şey söylesem kimse anlamayacak o zaman susayım."

Ve en sonunda Mjora hanfendi asosyal oldu. Son nokta hep susmak oldu. Susup konuşmamak oldu. Konuştukça saçmalamak oldu. Saçmaladıkça anlaşılamamak oldu. Anlaşılamadıkça da çabalamamak oldu.

Tek suçum sefa pezevenkliği!