25 Kasım 2013 Pazartesi

Self-İnşaat

                    
Piyano notaları duyuyorum. Hafif alt notalarla süslenmiş güçlü, sert notalar. Flütle desteklenmiş sanki, hayır bir parça duyuyorum ben. Sesler yükselirken ellerimden mavi renk tutuyor; huzur işte orada.

Kendimi asla bitmeyecek bir bina gibi hissediyorum. Kaba inşaatı çocukluğumda atılmış. Kat çıkmak benim elimde. Rengini, dekorasyonunu, pencerelerini ve kapılarını ben seçeceğim. Asla bitmeyecek biliyorum fakat ne kadar çabalarsam, bitmeye o kadar yakın gözükecek. 

Benden koşar adımlarla kaçan bir sincap görüyorum. Sanki duyduğum notalarla senkron halde gidiyor. Yakalayamam, biliyorum. Sadece ardından ağlamaklı gözlerle veda edebilirim. Hoşçakal...

Aynalarla dolu bir odadayım, yansımalarım beni gözlüyor. Hepsi bana benziyor ve bir o kadar da eksikler. Sanki benim yansımam değiller! Aldırmıyorum. Benim görevim sadece binamı tamamlayabilmeye yaklaşmak. 

Huzur en derinliklerime gömüldü. Hiç bir şey hissedemiyorum. Hissetmek için çabalamıyorum bile. Sadece duruyorum ve oluyorum.

19 Kasım 2013 Salı

Hikmet-i Aidiyet

O' nun bir adı vardı: Hikmet. Ne hikmetse O' na bu isim konmuştu fakat adı ile alakası olmadığını seziyordu içten içe. Sıradan insanlar arasında olmayı seven, sıradan işine ve sıradan eşine son derece bağlı, hayatın ona sunduğu tüm imkanlardan memnun, sessiz sedasız alelade bir devlet memuruydu Hikmet. 

Bir gün yine sıradan işine sıradan yollardan giderken aklına son derece parlak bir fikir geldiğini sandı; işe değişik bir yoldan gitmek! İşte bu parlak fikir Hikmet' in hayatının dönüm noktası olacaktı. İşe değişik bir yoldan gitmek, aslında her gün aynı sıradan yoldan gitmenin ne kadar da sıkıcı olduğunu fark etmesini sağladı. Artık Hikmet, her gün farklı yollardan giderek hayatına renk kattığını düşünüyordu. Ta ki sonunda gidilecek farklı bir yol kombinasyonu kalmayıncaya kadar.

Hayatına devam edebilmesi için daha fazla değişiklik, daha fazla farklındalığa ihtiyacı olduğunu hissediyordu ve bu his gün geçtikçe kendisini kemirmeye başladı. Artık tüm olasılıkları düşünüyor, kafasında tartıyordu. "Ne yapsam hayatım daha farklı olmaya başlar" diye düşünmeden edemiyordu. Öncelikle bir devlet memuru çizgisinden hafifçe kaymaya başladı. Top sakal bıraktı, farklı ayakkabılar giymeye başladı; derken takım elbiselerini komple yaktı ve eşofmanla işe gitmeye başladı. Bu da yetmezmiş gibi saçlarını uzatıyordu! İnanılır gibi değildi! Kendisi de bu duruma şaşıyor, şaştıkça da daha fazla şaşası geliyor ve abuk giyinmenin, abuk tarz yaratmanın önünü alamıyordu. Tüm bu saçmalıklar yetmezmiş gibi bir de sevgilisi olmuştu Hikmet' in. Fakat öyle duygusal bir ilişkileri yoktu. Sadece cinsel amaçlarla bir araya geliyorlar, akabinde sigara içip ayrılıyorlardı. Sigaraya başlamıştı Hikmet! Olacak iş değildi...

Günler ve aylar birbirini kovalarken, yıllar tepesine bindi Hikmet' in. Zamanın nasıl geçtiğini çok geç fark eden Hikmet kendini bir gün, bir elinde şarap şişesi, bir elinde sigara, kafası acayip kıyak bir halde deniz kenarında yürürken ayağı bir taşa çarparak ufacık boyuyla yerle bütünleşmiş bir halde buldu. Koskoca kumsalda ufacık ayağıyla eşdeğer boyutlarda bu taşa çarpmanın bir işaret olabileceğini düşünüverdi Hikmet. Kendisine çekidüzen vermenin vakti gelmişti. İlk iş saçlarını kestirmek olacaktı. Neredeyse midesine kadar inen sakalıyla beraber saçlarını kestirdi, takım elbise aldı, işine geri döndü ve karısıyla barıştı. İlk zamanlarda aradığı o düzeni elbette yakalamakta zorlandı, çünkü çok alışmıştı düzensiz hayata. Fakat yine yıllar tepesine bindiğinde Hikmet' in, bir çocuğu bile olmuştu. 

Zamanla Hikmet' in neşesi söndü, içine kapandı ve adı ile daha fazla bütünleştiğini hissetmeye başladı. Fakat ortada Hikmet' i yiyip bitiren bir sorun vardı; kendisini hiç bir yere ait değilmiş gibi hissediyordu. Bu sorun kafasında öyle bir yere kodlanmıştı ki, belki çocukluğunda kaybolmuş olmanın getirdiği bilinçaltı öğesi bile olabilirdi. Zaman kodu besledi, Hikmet sorunu büyüttü ve nur-topu gibi bir aidiyetsizlik hissiyatı gelişiverdi. Zavallı Hikmet emekliliğinde torunlarıyla beraber oynarken bile bu his asla peşini bırakmadı, adeta sırtındaki kamburun ana nedeni olmuştu. Bir kriz anında Hikmet' in yaşamı sonlandığında ise hissettiği tek şey, aidiyet duygusuydu.