Nasılsın? Sorusuyla başladı her şey. Gözlerimden süzülemeyen
damlalar midemi yaktı, 3 yıldır uzatamayıp en sonunda uzatmayı başardığım
tırnaklarımın harap olması ile sonuçlandı. Nasıl olduğum sorunsalı tabiki de
onu pek de ilgilendirmiyordu, neticede sadece gözlerimden, belki de bir türlü
yoluna sokamadığım saçlarımdan etkilenmişti. Fakat bu sorunun beni bu denli
etkileyebileceğini düşünememiştim.
Nasılım? İyiyim hacı ya, iyiyim.
İyi neydi? Hangi noktada, hangi
referansa göre iyi olunuyordu? Kötüydüm aslında, bence. Öksürüyordum ve çok
derinlerde bir şeyler beni rahatsız ediyordu. Sevmeye çalışırken çuvallıyor, kendimi anlatmaya çalışırken anlaşılmaz
sözler mırıldanıyordum. Bir konuda tutunamıyor, hemen diğer konuya
koşturuyordum. Zihnim ani sıçramalar yaparken ağzım ve dilim düğümleniyordu.
Duygularımsa saçmalıyor, gidişata ayak uyduramayarak beni uçlara sürüklüyordu. Uçlar tehlikeliydi, bize öğretilen buydu.
Akabinde tehlikeden uzak durmaya çalıştım ve bilirkişilere danıştım.
Bilirkişiler çok biliyor olsa gerek ki, duygudurumlarımı tek düzeliğin muhteşem
uyumuna soktular. Böylelikle olan oldu: hissizlik...
Nasıl gidiyor? İyi hacı işte yuvarlanıp gidiyoruz.
Yuvarlanıyorum. Ne yaptığımı bilmez bir şekilde
yuvarlanıyorum. Terkedilmenin ve terketmenin bana verdiği yetkiye
dayanarak, yalnızlığın çekilmez notalarıyla, gelmişimle, geçmişimle, şu anda
yapabildiğim tek şey yuvarlanmak. Yeni aldığım çift kişilik muhteşem yatağımda,
yapabildiğim tek şey yuvarlanarak uyumak. Her eylemimde yuvarlanmak gizli.
Kendimi yuvarlanarak bulacağıma olan inancımsa sonsuzdan birkaç basamak
aşağıda. Yalnızlıkken tüm derdim, aslında kendime ne kadar ihtiyacım olduğunu
unutmuşum. İnsan kendine muhtaçtır ve bunu asla farkedemez. Kendinle muhteşem
birli olduğun an gerçek özgürlüğü tadarsın. Özgür değiliz, hiçbirimiz özgür
değil. Aşık olup duruyoruz. Aşkın gerçek manasını bilmeden, anlamadan,
kavrayamadan gelişine aşık oluyoruz. Hissettiğimiz saf, içsel yalnızlık ve bundan
korkuyoruz, barışamadık...
"Aşıklar bireysel coşkularını umutsuzca tek bir yüce benlik halinde
kaynaştırmaya çalışırlar, ama boşunadır. Doğası gereği her vücut bulmuş ruh tek
başına acı çekmeye ve zevk almaya mahkumdur..."