Bir varmış, bir yokmuş. Develer
tellal iken, pireler berber iken, ben babamın beşiğini tıngır mıngır sallar
iken... Bir zamanlar tekilliğe gönderilmiş 10536 adet Mjoranda varmış.
Kendilerini bilerek, isteyerek, bir olma arzusu içinde yanıp tutuşarak kendi yarattığı
karadeliğin içerisine yollamış. Tekilleşmiş, bütün olmuş. Zaman geçmiş Dünya
üzerinde. Saniye, sezyum atomunun yarılanma süresi olarak tanımlanmış, gün
Dünya’nın kendi ekseni etrafında dönme süresi olarak belirlenmiş, yıl ise
Dünya’nın Güneş etrafında 1 periyodunu tamamlaması olarak atfedilmiş.
Böylelikle saniyeler dakikaları, saatleri, günleri, yılları kovalamış. Zaman,
geçmiş... Ama karadeliğin içerisinde zaman yokmuş çünkü orası tekillikmiş,
orada zaman kavramı bulunmuyormuş.
Derken bir gün Mjoranda bir anda
bir akdeliğin içerisinden garip bir evrenin içerisine doğru saçılmış. Saymaya
çalışmış hemen kendisini, “acaba bu sefer kaç taneyim” diye lakin sayamamış. O
kadar hızlı saçılmış ki, neye uğradığını şaşırmış.
Saçıldığı evren bilinen, gözlenen
evren değilmiş. Şimdiye kadar hiç bir insan o evreni gözlemleyememiş. Bir kısım
Mjoranda korkmuş haliyle, bir kısmısı ise şaşırmış, kimisi heyecanlanırken,
kimileri ise meraklanmış. Tüm duyguları yaşamış her bir parça. Sonuçta yeni bir
evrenmiş, kendisini nelerin beklediğini bilmiyormuş.
Geleceğin gizemine derin bir
hayranlık besleyerek her bir parça, kendine özgü Mjoranda hızlarında bu
bilinmeyen evrende genişlemeye başlamış...
Devam edecek mi? Kim bilir?
NOT: Bir de şu vardı ordan belki devam etti bu, ama bunu da kesin bilemiyoruz, lakin kesin de diyebiliriz bazı durumlarda: "Sonun Başlangıcı"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder